SUİKAST BÜROSU, JACK LONDON

Ödül Eda Çakıcıoğlu
3 min readMay 12, 2018

--

Ah Jack London Ah! Küçüklüğümden beridir aşina olduğum bu cesur yürekli yazarımızın ele alacağım kitabını edebiyat kurdu bir arkadaşım sayesinde öğrendim. Teşekkür etmeliyim arkadaşıma. Gerçekten çok isabetli bir öneri oldu benim için. Zira okurken inanılmaz keyif aldım.

Kitap çok enteresan bir konuya sahip. Adı üzerinde, önemli faaliyetleri olan bir Suikast Büromuz var olayların merkezinde. Öyle alelade bir aksiyon kitabı sanmaz sanıyorum kimse. Çünkü Jack London imzası yeterince referans veriyor aslında kitapta bizleri nelerin bekleyeceği hususunda.

Naçizane, ufak tefek değerlendirmelerime gelecek olursam, öncelikle dil kesinlikle çok akıcı. Ama kitapta beni en çok cezbeden şey tabi ki konusu. Farklı bir bakış açısıyla suikast konusunun etik değerler üzerinden felsefi altyapısı güçlü kurularak önemli bir tartışmasına şahit oluyoruz kitap boyunca. “Sorumluluğu bize ait olan bütün ölümler için diyebilirim ki, ölenler arasında bunu hak etmeyen tek bir kişi bile yoktu. Ölümü insanlığa fayda sağlamayan tek bir kişi ölmedi.”Gerçekten bu tartışmalar insanı fazlasıyla içine alıyor ve siz de akıp giden tartışmada, bir roman karakteri de olup da yerinizi almak için yanıp tutuşuyorsunuz. Keşke mümkün olsa…

Kitap, büyük bir titizlikle örülen planlar çerçevesinde Büro’nun gözünü kırpmadan, şüpheye dahi düşmeden işlediği cinayetleri konu alıyor. Ve planlar o kadar kusursuz hazırlanıyor ki büro hiçbir başarısız sonuç almıyor. Kitapta Sutikast Bürosu’nun şefi ile tartışmaya giren burjuva sosyalist kahramanımız, sonuçta Şef’in motivasyon zeminini ayaklarının altından çekiyor ve Şefimiz büyük bir kırılma yaşıyor romanın ilerleyen tartışmalarında. Suikastlar bireysel bakıldığında başarılı görünebilirler evet ancak toplumsal olarak ele aldığınızda tüm bu eylemleri, suikastlar esas hedeften sapan bir amaca hizmet etmiş olduğu sonucuna varıyor.

Buradan zaten kitabın farklı bir konuya sahip olduğu anlaşılmıştır. Katillerimiz öyle alışageldik kötü kalpli karakterler değiller. Hepsinin kendine özgü büyük meziyetleri ve felsefi derinlikleri. Tanıdıkça hepsini ayrı ayrı çok seveceğinize eminim.

Kitaptaki tartışmaları fazla bulanlar da olabilir ancak benim için gayet keyifliydi. Çünkü London sadece içini boşaltmak için yapmıyor bence bu tartışmaları. Evet bir derdi dolduğu su götürmez bir gerçek ancak mevcut dayatılan meselelere farklı bir açıdan yaklaşmamızı sağlıyor. Bardağı tersine çeviriyor. Hadi bir de böyle değerlendirin ahlak ve etik meselesini, diyor. İnceden inceye, ironiyi de hamuruna katarak siyaset dünyasına gönderme yapmaktan da geri durmuyor.

Yalnız romanla ilgili söyleyebileceğim şey, bir noktadan sonra temposunun kesilip yavaş yavaş adrenalinin dozajının düşmesi. Bunun sebebi de kitabı London’ın tamamlayamadan öldükten sonra Robert Fish tarafından devam ettirilmesi. Hakkını yememek lazım, Fish elinden geleni çabayı göstermiş, belli oluyor ancak London’ın yakalığı ritmi de yakalayamadığı aşikar. Biraz da erken bitirilmiş bir sona sahip kitap. Bunda belki kitaba haksızlık etmek, yazması uzadıkça fikirden de savrulma korkusu etkili olmuştur, kim bilir?

Çok uzatmadan burada bir nokta koyayım. Son olarak, Suikast Bürosu London’un diğer kitaplarından gözle görülür biçimde ayrılıyor. Bize farklı bir London sunan kitabı bence okuma listenize almak ve etik-ahlak üzerine yapılan tartışmada kendinizi bulup, siz de söz söylemek isteyebilirsiniz. O zaman, şimdiden iyi okumalar.

--

--